Karantinada on ay geçirdikten sonra geçen zaman kafamı karıştırmaya başladı. Hayat küçüldü ve gri renkli rutiniyle saatler akıp gitmeye başladı. Bununla birlikte, “gerçek” hayatımın, ardında kaçırılmış fırsatlar bırakarak, dışarıda bir yerlerde yanıp söndüğünü hissediyordum. 

Aralık ayında, yaşlı kayınvalidem ve kayınpederim peş peşe Covid’den öldüler. Bir, iki derken ölümün kaçınılmazlığını acı bir şekilde hatırlattılar. 

Kanepemde sessizce otururken, içimi ısıtan şarapların arasında ciddi ciddi düşündüm. 

Buradaki zamanımı iyi kullanıyor muydum? 

Daha önce de depresyon yaşamış, minnet duyduğum terapi ve ilaçlar sayesinde iyileşmiştim. Ancak bu durum farklıydı. 

Bu seferki daha varoluşsaldı.

Bir felsefi danışmana danışmaya karar verdim.

Bu kavrama gecenin 2’sinde felaket tellallığı yaparken rastlamıştım. Yeni bir kendine yardım türü olan felsefi danışmanlar, felsefe alanında yüksek lisans veya doktora yapmış kişiler. Bu felsefecilerin özelliği, danışanların orta yaş krizleri, ilişki ikilemleri, kariyer dönemeçleri gibi günlük hayatta karşılaştıkları çetrefilli sorunlarını çözmelerine yardımcı olmak için bilgilerini kullanmak üzere amfiden dışarı adım atmaları. Akademinin fildişi kulesinden dışarı çıkmalar. 

Bazıları Amerikan Felsefi Uygulayıcılar Derneği (APPA) veya Ulusal Felsefi Danışmanlık Derneği (NPCA) tarafından sertifikalandırılmış. Ancak bu alanda yasal bir düzenleme olmadığı için felsefe geçmişi olan herkes kendini felsefi danışman olarak adlandırabiliyor. 

Psikoterapistlerin aksine, klinik depresyon veya panik bozukluk gibi ruh sağlığı sorunlarını teşhis veya tedavi etmiyorlar, ilaç yazmıyorlar ve çoğu sigorta kabul etmiyor. Bunun yerine, zihin ve ruh için kişisel eğitmenler gibi, düşüncelerinizi şekillendirmek için seanslar boyunca size rehberlik ediyorlar.

İlk olarak 1990’larda ABD’de ortaya çıkan felsefi danışmanlar çeşitli yaklaşımlar kullanıyorlar. Çoğu, düşüncelerinizin ardındaki mantık ve ön kabulleri sorgulamanıza yardımcı olmak için felsefi eğitimlerinden yararlanarak sizi derin bir sohbete dahil ediyorlar. 

Bazı felsefe uygulayıcıları size biraz Jean-Paul Sartre veya Lao Tzu okumanızı önerebilir. Ya da binlerce yıl boyunca bugün sizi rahatsız eden aynı sorunlar hakkında endişelenen felsefenin büyük beyinlerinden alıntılar yapabilir. Örneğin, kendinizi bir arkadaşınızdan kopuk hissediyorsanız, kendi durumunuzu farklı bir ışık altında görebilmeniz için Aristoteles’in arkadaşlık hakkındaki görüşlerini paylaşabilirler.

Felsefenin boş işlerle uğraşmak gibi bir şöhreti vardır: Bir elin alkış sesi ya da bir toplu iğnenin ucuna sığan meleklerin sayısı hakkında bir dizi nadir zekâ oyunu olarak görülür. 

Ancak Barnard College’da felsefe dersleri veren ve How to Live a Good Life: A Guide to Choosing Your Personal Philosophy (İyi Bir Hayat Nasıl Yaşanır: Kişisel Felsefenizi Seçme Rehberi) kitabının editörlerinden biri olan Skye Cleary aynı fikirde değil.

 “Binlerce yıl boyunca, ‘bilgelik sevgisi’ anlamına gelen felsefe fildişi kulelerle sınırlı kalmadı” diyor. 

“Sokaklarda yaşanıyordu.” 

Sokrates ve arkadaşları, öğrencilerin kendilerini daha iyi anlamalarını sağlamak için onları diyaloglara yönlendirdiler.

“Neden buradayız? 

Nasıl yaşamalıyız?” diye sormak sadece entelektüel bir egzersiz değildi.

Epikuros felsefenin esasen ruh için bir ilaç, günlük yaşamın sorunlarını çözmek için yararlı uygulamaları olan bir uygulama olduğuna inanıyordu.

Beynimde bir pencere açılmış ve içeri temiz hava girmiş gibi hissettim.

Bugün felsefi danışmanlık hala oldukça sınırlı bir alan. 

Ancak New York Şehir Üniversitesi’nde felsefe profesörü ve APPA başkanı olan Lou Marinoff’a göre giderek büyüyor. Bir danışman bulmak için www.appa.edu ve www.npcassoc.org   adreslerindeki uygulayıcı dizinlerinde gezinebilirsiniz. (Ya da www.ibrahimozdemir.org

Marinoff, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, “Pandemi sırasında felsefi danışmanlara ve APPA eğitim programlarına olan talep arttı” diye belirtiyor.

Cleary’ye göre bunun nedeni, “hayatımızı otomatik pilotta geçirme eğiliminde olmamız; işle, ailemizle, telefonlarımızla fazlasıyla meşgul olmamız ve bir krizle karşılaşana kadar durup büyük resim üzerinde düşünmememiz.” 

 

Ancak krizler korkutucu olsa da aynı zamanda büyüme fırsatlarıdır. 

Cleary, “Yetişkinler olarak soru sorma alışkanlığımızı kaybediyoruz,” diyor. 

“Ancak bunu yapmayı bırakırsak pasifleşiriz; kendi kaderimizi elimize almak yerine olaylar bizim başımıza gelir.” 

Kendi sorularımla ilgili yardım ararken, Zoom aracılığıyla modern zaman Sokrates’imle tanıştım. Dr. Monica Vilhauer Portland, Oregon’daki Curious Soul Philosophy’nin kurucusu. (https://www.curioussoulphilosophy.com/about.html)  

Birbirimizden yarım kıta uzakta olmamıza rağmen köpeklerimizin sözümüzü kesmesinden korktuğumuz için birbirimize bağlandık; Vilhauer köpeğine küçük bir kavanoz fıstık ezmesi rüşveti vermişti.

Vilhauer bana bir terapistin yapacağı gibi arka plan soruları sordu.

Endişelerim nelerdi?

Ona karantinanın neden olduğu can sıkıntımdan, kendimi Groundhog Day’deki gibi sıkışmış hissettiğimden, zamanımı iyi değerlendiremediğimden endişelendiğimden bahsettim.

Shakespeare Kral Lear’ı veba sırasında yazmıştı, değil mi? 

Gezegenin geri kalanı gibi ben de arkadaşlarımla ve uzaktaki ailemle vakit geçirmeyi özlüyordum ve genel olarak onlarla olan bağlarımı koparmış hissediyordum.

Beni dikkatle dinledi ve sonra düşüncelerimi sorgulamam için bana rehberlik etti. 

Tüm bu yalnızlık yeni bir fırsatın zamanı da olabilir miydi? 

Tek başına çok fazla zaman geçirirken, kendinizin dışında bir şeylere bağlı hissetmenin yolları var mı? 

Nehir kenarında yaptığım uzun yürüyüşlerin doğaya olan hayranlığımı tazeleyerek bana büyük bir keyif verdiğini düşündüm. 

Aklıma gelmişken, günlük tutmaya da başladım. 

Vilhauer de kendi tecrübelerinden birkaçını paylaşarak oturumumuza bir sohbet havası verdi. “Thoreau’nun yalnızlığın özgürlüğü hakkındaki fikirlerini seviyorum,” diye önerdi. 

“Başka bir ifadeyle, kendi başınıza seyahat ettiğinizde istediğiniz zaman başlayabileceğinizi söylemişti.”

Thoreau iyi bir arkadaş gibi görünüyordu. Belki de evimi Walden’ım olarak görebilirdim. 

Telefonu kapattığımda beynimde bir pencere açılmış ve içeri temiz hava girmiş gibi hissettim. Daha sonra, bu zor yılın beklenmedik olumlu yönleri üzerinde düşünmeye devam ettim. Daha önce de iyi yanlarını görmeye çalışmıştım ama bir şekilde, büyük düşünürlerin iyi yanları olduğunu bilmek bunu kalıcı hale getirmişti.

Ölümlülüğümle ilgili endişelerimi gidermek için ek seanslar ve daha fazla fıstık ezmesi gerekecekti. Ancak tüm danışanlar Hamlet tarzı felsefi danışmanlara hayatın büyük “olmak ya da olmamak” soruları üzerine düşünmek için başvurmuyor. Çoğu insan, yeni bir mekana taşınma kararı veya ahlaki bir çatışma gibi belirli bir kişisel sorunu tartışmak üzere randevu alıp geliyor.

Felsefi danışmanlık, en derin varsayımlarınıza ulaşmak ve onlara meydan okumakla ilgilidir.

New York’ta felsefi danışmanlık yapan Sean Holland, “Bize danışmak işin gelen birisi, ailesinin kendisinden avukat olmasını beklediğini ama kendisinin sanatçı olmak istediğini söyleyebilir” diyor. 

“Ailenin beklentileri onun hissettikleriyle gerilim içinde. Bu da sıkıntıya neden oluyor. 

Ona, ‘Çok para kazanmanın başarının ölçüsü olduğuna hangi gerekçelerle inanıyorsun?” diye sorabilirim. Felsefi danışmanlık, en derin inanç ve ön kabullerimize ulaşmak ve onlara meydan okumakla ilgilidir.”

Felsefi danışmanlık olsun ya da olmasın, geri adım atmayı ve soru sormayı öğrenmek zor zamanlarda güçlü bir araç olabilir. 

Diana Wu David, Future Proof: Reinventing Work in the Age of Acceleration kitabının yazar. Diana Wu David, üç yıldır meme kanseri olan annesinin ölmek üzere olduğunu öğrendiğinde tam da bunu yapmış:

“Bu tecrübeyi yıkıcı olarak nitelendirmek yerine -ki öyleydi- bu konuda meraklı olmaya karar verdim” diyor. 

“İyi bir ölüm kavramını, annemin iyi bir ölüme sahip olmasına yardımcı olmak için nasıl bir rol oynayabileceğimi ve sonunda benim de bu geçişi yapmama yardımcı olacak bir şey öğrenip öğrenemeyeceğimi düşündüm.”

Bu amaçla David ve annesi birlikte Atul Gawande’nin Ölümlü Olmak ( Türkçesi: Çev.: Deniz Yazgan, KOTON Kitap, 2016) adlı kitabını okumuşlar.

 İnsanlık tarihinin büyük bölümünde ölüm, ortak ve sürekli mevcut bir olasılıktı. Beş ya da elli yaşında olmak fark etmez, ölümün ne zaman ve nerede geleceğini kimse bilemezdi. Ancak günümüz tıbbında gelinen noktada insan neredeyse ölüme meydan okuyabileceğine inanıyor ve ölümlü olma gerçeğinden giderek kopuyor. 

İşte bu kitap günümüzde ölümü tecrübe etmekle ilgili. Bu kitap, yaşlanmak ve ölmek nasıl bir şey, bu fikre ne kadar hazırız, tıp bizi nereye kadar destekleyebilir ve yolun sonu neresidir sorularına yanıt vermeye çalışıyor. Atul Gawande Ölümlü Olmak’ta empatik ve duyarlı yaklaşımıyla cerrah, hasta, aile üçgeninde gelişen deneyimleri inceliyor.

Gawande insan doğasını değil tıbbın işleyişini değiştirecek bir fikrin peşinden gidiyor. Hastalar ve aileleri tıbbi süreçlerden geçerken ölüm gerçeği üzerinde saplanıp kalıyorlar ancak Gawande’ye göre hedef sonuçta iyi bir ölüm değil iyi bir yaşam sonuna kadar… (Arka Kapaktan)

“Son günlerinden birinde, bahçesindeki ağaçtan hemşireleri için hastaneye portakal getirdim. Şaşırtıcı bir şekilde annem de bir tane yiyebildi,” diye hatırlıyor David. 

“Kokusu, tadı, verdiği his. O kadar canlı hatırlıyorum ki. Bu küçük anların ne kadar önemli olduğunu fark etmemi sağladı. İşte onlar hayattır.”

Bu tecrübe David’in sadece annesinin ölümünü algılama biçimini değil, kendi günlük varoluşuna yaklaşımını da kökten değiştirmiş. 

“Zor şeyler olduğunda, onları zihnimizin karanlık bir köşesine saklamaya çalışabiliriz ya da yakından bakıp ne öğrenebileceğimizi görebiliriz” diyor. 

“Artık her şeye bu yaklaşımı getiriyorum. Biri beni rahatsız eden bir şey yaptığında geri çekilip kendime ‘Bu ilginç….’ diyorum. Merakla birleşen bu duraklama, nasıl tepki verebileceğime dair ihtimalleri genişletiyor.”

Nihayetinde felsefe doğru soruları sormanıza yardımcı olur ama kolay cevaplar vermez. 

Vilhauer, “Gizli bir cevap anahtarı yok” diyor. 

Yine de sorgulama işi yeni perspektifleri değerlendirmenize yardımcı olur. 

Cleary bana Simone de Beauvoir’ın asla tam olarak şekillenmediğimize, bir dizi sürekli olarak gelişmekte olan benlik olduğumuza inandığını söyledi. 

Bu felsefi bir gerçek olabilir, ancak aynı zamanda hepimizin devam eden çalışmalar olduğumuzu ve hayatın bir dizi yeni fırsat olduğunu hatırlatan pratik bir hatırlatmadır.

 

1: Jennifer King Lindley Find Your Joy: A Powerful Self-Care Journal to Help You Thrive kitabının yazarıdır. https://www.oprahdaily.com/life/health/a45363429/philosophical-counseling/ . 25 Ekim 2023

Çev.: İbrahim Özdemir