Türk kahvesi sosyal hayatımızın olmazsa olmaz bir parçasıdır. Kız görme, kız isteme, nezaket ziyaretlerinde, iş görüşmelerinde kahve içmek adettendir. Öyle ki, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır deyimi günlük hayatımızda en çok kullandığımız sözcükler arasında yerini almıştır.
Ev görmeleri, söz, nişan tebriklerinde, özel günlerde ilk akla gelen hediye fincan takımıdır. Evlerimizde kulpsuz, ince porselen, işlemeli özel aile yadigârı fincanlara, kahve tepsileri, kahve değirmenleri, kahve selelerine rastlamak gelenekselleşmiştir.
Eskiden her evin kendine özgü kahve takımları, her konağın kendine özgü işlemeli sitil örtüleri olurdu. Sitil örtüsü, kahve ikram merasiminde kullanılırdı. Eski zamanlarda, kahve ikramını üç genç kız yapardı. ‘’Taze elden taze kahve içelim’’ deyimi buradan gelir. Kahve ikramı yapan kızların giysileri, baş süslemeleri, görevleri ayrı ayrı olurdu.
Kızların birincisi, sitil takımını sağ elinde tutar. İkincisi, yuvarlak şekildeki sitil örtüsünü ve bu örtü üzerinde kahve tepsisini taşır. Üçüncüsü, kahveleri ikram ederdi.
Misafirler konaklarda sedirler üzerinde oturur, ev sahibi misafirlere karşı oturur, kapıdan içeri ilk iki genç kız girer, birincisi sitil takımına yerleştirilmiş kahve güğümünü taşır. İkincisi sitil örtüsü, kahve tepsisi ve boş zarfları taşır. Misafirlere karşı yan yana ayakta dururlar. Üçüncü kız da kahveyi ikram eder. İpek şalvar, iğne oyalı bürümcek gömlek, beline ipekten ince çizgili kahve peştamalı, başta, oyalı krep, ayaklarda ev içi terlik ve çedik ile kuğu gibi süzülürler. Üçüncü kız misafirlere selam verip, sitil takımını taşıyan iki kızın önüne gelir, kahve zarfını alır, misafirlerin en yaşlısından başlar ikrama. Bu kahve ikramı oldukça zaman alır. Japonların çay ikram servisi gibi yavaş ve usulü ile yapılan bir kahve ikram törenidir.
Kahve ziyaretleri haberli olur. Ziyaretler öğleden sonra yapılır. Bu ziyaretlerin süresi bir saattir. Kandil, bayram, düğün tebriki gibi özel günlerde kahve ziyareti habersiz yapılır. Geçmişten günümüze sabah kahvesi şeklini almıştır. Yöreye göre kahve alışkanlıkları da değişiklik gösterir.
Eskiler kahveyi şekersiz içerlerdi. Şekerli kahve sonradan adet olmuştur. Anadolu’da daha çok acı kahve içilir; “Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı var’’ deyimi buradan geliyor olmalı.
Kız çeyizlerinde maddi durumuna göre cezve, fincan takımlarının önemi ayrı bir yere sahiptir. Gümüş, altın kaplama el işi çok özel fincan takımları vardır. Kahve kutuları tahtadan, bakırdan, pirinçten, seramiktendir.
Bugün her ne kadar filtre kahveler çıksa da, ilerleyen teknoloji kahve alışkanlıklarını etkilese de Türk kahvesinin hayatımızdaki yeri özeldir. Her ne kadar gitti kahve geldi kafe denilse de, Türk kahvesi uzun yıllardır dünyanın bile kabul gördüğü, turistlerin büyük ilgi gösterdiği geleneksel lezzetimizdir. Edebi eserlerde kendinden söz ettirip, adına kitaplar yazılırken, Avrupalı ressamların gravürlerini dahi süslemiştir.
Günümüzde de kahve saatleri, kahve günleri, kahvenin yanında lokum, rengârenk drajeler, şerbet, maden suyu ile değişik sunum alternatifleri bulunmaktadır. Sosyal medyada en çok paylaşılan görsellerin başında gelmektedir Türk kahvesi. Bazı büyük otellerde özel günlerde eski usul sitil örtüsü ile sunumlar yapılmaktadır.
Kahve ile ilgili konuşma hayatımıza yerleşmiş atasözü ve deyimler bulunmaktadır:
- Kahvelerim pişti gel, köpükleri taştı gel. Eyi günün dostları kötü günüm geçti gel.
- Kahve gibi kavrulduk, duman ile savrulduk.
- Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı vardır.
- Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül dost ister kahve bahane
- Bir acı kahvenizi içerim…
“Dilimle damağım arasında yayılarak sıcak, buruk, kekremsi, fakat nefis bir tadın beynimin bütün sıkışmış hüceyrelerini açan, tıkalı yerlerine nefes aldıran ve bütün sinirlerimin üstünde sükûn müjdeleri koşturan, vatan hülasası, lezzetlerin lezzeti kahve…” Peyami Safa
“Kahvemden bir yudum aldıktan sonra yazmaya başladım. Habeşistan’dan başlayıp Yemen, Hicaz ve Mısır üzerinden İstanbul’a ulaşan, oradan da bütün dünyayı kuşatacak kollara ayrılan uzun yolda zevkli bir yolculuktu bu. Doğrusu Yemen-İstanbul arasındaki menzillerde fazla oyalanmadım ve İstanbul’dan ayrılan kollara da sapmadım. Çünkü benim asıl derdim, kahvenin İstanbul macerasıydı.” Kahveniz Nasıl Olsun? Beşir Ayvazoğlu
Hülya Günay